Roman Yazarlığı

Kirpiklerimin GölgesiRoman Yazarlığı

Gülsüm Çalışır

Facebook’ta paylaş

Twitter’da paylaş

Yaz aylarında neredeyse hiç televizyon izlemiyorum. Ancak geçen gün sanat haberleri veren bir televizyon kanalının yayınına takıldım kaldım, kelimenin tam anlamıyla. Sanata olan ilgimin yanı sıra programda konuk olan yazarın sözleri de beni etkiledi doğrusu.

Sinemadan konsere, roman yazarlığından fotoğraf sergisine kadar sanatın pek çok alanından haberin verildiği bu programın konuğu roman yazarı Şebnem İşigüzel idi. Aslında bu ismi daha önce hiç duymadığımı itiraf etmeliyim. Ancak roman okumayı severim. Romanın konusu, kurgulama düzeni, ana karakterleri beni o romanı okuma konusunda istekli ya da isteksiz yapan ana temaların başında gelir. Hiç ele alınmamış, değişik bir kurgusu olan romanlar hemen dikkatimi çeker.

Şebnem İşigüzel programda “Kirpiklerimin Gölgesi” adlı son romanı hakkında bilgiler verdi. Aslında öykü yazarlığı da yaptığını söyleyen İşigüzel, roman yazmanın kendisi için apayrı bir tat olduğunu anlattı. Şebnem İşigüzel’in, son romanın yanı sıra diğer romanları hakkında da bilgi verirken kullandığı bir ifade çok dikkat çekiciydi doğrusu. İşigüzel, kendisi için hangi romanın daha önemli olduğu sorusuna, “Hepsinin konusu ayrı. Hepsini farklı zamanlarda yazdım. Ama onlar benim çocuklarım gibi. Onları birbirinden ayırmam mümkün değil. Hepsini de çok seviyorum. Siz çocuklarınız arasında ayrım yapar mısınız?” diye cevap verdi.

Gerçekten de sanırım bir roman yazarı için en doğru ifade bu olsa gerek. Zira yazar, yazdığı konuyla öylesine iç içe giriyor ki, tüm karakterler onun bir parçası, yaşamının anlamı oluyor. Zaten onlarla yaşamasa roman tek düze bir örgüden ibaret olur.

Söz roman yazarlığından açılmışken bu konuda kısa bir araştırma yaptım. Bunları da sizinle paylaşmak isterim.

RomanRoman yazmanın pek çok yöntemi olduğu söyleniyor. Ama bunun yanı sıra kimi yazarların da kendilerince hiçbir yöntemi kullanmadan roman yazdığından söz ediliyor. Roman yazarken konu belirleme, uygun karakter seçme ve yazılacak roman türüne uygun pek çok okuma yapılması gibi konularda ön çalışma yapılmasının, romanın başarıya ulaşması bakımından çok etkili olduğu üzerinde bir fikir birliği var. Açıkçası bu araştırma sırasında ilgimi çeken bir konu da roman yazmanın yemek yapmaya benzetilmesi oldu. Her bir malzemeden yeteri kadar kullanılması hem yemeğin lezzetini hem de romanın akıcılığı artıyormuş. Ne kadar doğru bir tespit! Roman yazımı ile ilgili bir dipnot daha… Birçok roman sadece birkaç saniyelik bir düşle veya bir kişi ya da bir olay sonucu oluşan çatışmalar olmadıkça romana dönüşmezmiş.

Bu kısa araştırma sonucunda İşigüzel’in sözleri benim için daha anlamlı hale geldi. Zira Şebnem İşigüzel röportajı sırasında bundan sonra yazacağı iki romanın konusunun ve stilinin bile ne olacağını kafasında belirlediğini anlattı. Sanırım roman yazarı için bir bakış, bir söz, ya da anlamsız gibi görünen bir davranış, sayfalar dolusu bir romana ana tema olabilecek bir anlama ve değere sahip olabiliyor.

RomanRoman ister belli bir yönteme dayalı olarak yazılsın, isterse de yazarın kendi yaşam deneyimlerinden yola çıkılarak yazılsın, önemli olan noktalardan birisi okuyucuyu o örgünün içinde sürüklemesi olsa gerek. Okuyucu kendini o kurgunun cazibesine kaptırıverdi mi, sanki kendisini ana karakterlerin bir parçası gibi görmeye başlıyor. Tıpkı romanı yazan kişi gibi…

Siz de aynı şeyini düşünür müsünüz, bilmiyorum. Ama ben bir romandan zor ayrılırım. Sona yaklaştıkça bitmesini istemem. Sanki kendimden bir parçaymış da o parçadan ayrılmak bana acı verecekmiş gibi hissederim. Sona yaklaştıkça daha ağır okurum. Süreyi olabildiğince uzun tutmaya çalışırım. Sanırım bu durum dâhil olduğum romana kendimi fazlaca kaptırmamdan kaynaklanıyor. Ancak şunu da itiraf edeyim ki her zaman her romanda aynı hissi yaşamıyorum. Bu nedenle de bana bu duyguları hissettirenler benim için özel oluyorlar. Ve yine bu nedenle onlardan ayrılmak içimi burkuyor.

Herkesin kendi romanı vardır yaşadığı ya da yaşattığı. İnsanların yaşamlarını böyle algılıyor ve anlamlandırıyorum. Herkes kendi romanının baş kahramanı biraz da… En güzel romanlar da bunların fark edilip, yazılanları arasında çıkıyor.

Bu yazı Roman, Roman Yazarlığı içinde yayınlandı ve , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın